İçeriğe geç

Tarih Öncesi Canavarlar

Yaratılıştan önceki günlerde Denizlerin Prensi Rahav, Tanrıya baş kaldırmıştı. Kendisine “Ağzını aç, Denizlerin Prensi, aç ki dünyadaki bütün suları yutabilesin” emri verildiğinde Rahav, Tanrıya “Evrenin Efendisi, beni rahat bırak!” karşılığını verdi. Bunun üzerine Tanrı onu ölümle cezalandırıp, ölü bedeninden yayılan kokuya karada yaşayan hiçbir canlı dayanamayacağından onu dalgaların derinliğine gömdü. (1)

Tarih Öncesi Canavarlar

[Tanrının Büyük Canavarı ölümünden sonra bile gözetlemesi ve sihirli (kutsal) bir çömlek kullanarak Tehom’un üzerini kapayıp onu hapsetmesi; Marduk’un, Tiamat’ın cansız bedeni üzerine, suyun kaçışını engellemek için gözcüler koyduğunun konu alındığı Enuma Elish’i akla getirir]

 

Diğer teologlar Rahav’ın Tanrı tarafından affedildiğini ileri sürerler. Buna göre Tanrı, Rahav’ı affettikten hemen sonra ondan, kıskanç meleklerin çalıp denizin derinliklerine atlığı ve içinde Tanrının Adem’e bahşettiği kutsal erinliğin bir özetinin bulunduğu Raziel’in Kitabı’ru- denizden çıkarıp onarmasını emretti. Denizlerin Prensi bu emre sorgusuz itaat etti etmesine, ama bu olaydan sonra İsrailoğullarının Mısırlılarla olan kavgasında Mısırlıları yani Tanrının da düşmanlarını O’nun karşısında yer almış oldu. Bununla da yetinmeyerek Tanrının Kızıl Deniz’ de hepsini boğmak üzere olduğu Firavunun ordusuna methiyeler düzüp onlardan af diledi.

 

Sonra da Tanrıya dönerek, “Mısırlıların hayatını bağışla, İsrailoğullarının hayatlarını kurtarmakla yetin’ dedi. Bunun üzerine Tanrı Elini kaldırarak Rahav ile tüm yandaşlarını yok etti. Buna karşın bazı teologlar Rahav’ı “Mısır’ın Kutsal (Evrensel) Prensi” olarak tasvir ederken diğerleri de onu, Okeanus ya da Livyatan’ın yanı sıra kibirli Büyük Canavardan ayırt etmez. Bahsedilen bu canavar bir zamanlar bütün deniz ve nehirleri kendisinin yarattığını iddia etmiş, bunun üzerine Tanrı onu bir ağ içerisinde yavrularıyla birlikte kıyıya çekip kafatasım parçalayıp bedenini parçalara ayırmıştı. Tüm bunlara rağmen Kıyamet Günü parçalara ayrılacak olan canavar yine de ölmeyince, Tanrı onu gözetlemeleri için başına gardiyanlar koymuştu. (2)

 

Mısır’ın Kutsal Ruhu

[Bazı suretlerde Livyatan bir balinaya; bazılarında ise bir timsaha benzemektedir. Onun “Mısır’ın Kutsal Ruhu” olarak adlandırılması ve Hezekiel’in (xxrx) Firavun’a “nehirlerinde uzanan büyük canavar” demesi, 111. Thotmes şerefine yazılan bir yengi şarkısında anlaşılabilir: “Yenilgiye uğrayan in- . sanların Majestelerini, suyun içinde etrafa dehşet saçan ve hiçbir insanın yaklaşmaya cesaret edemediği bir timsah siluetinde görmelerine izin verdim.”]

 

Livyatan’ın devasa dişleri etrafa dehşet saçmakta, ağzından alev topları çıkmakta burun deliklerinden dumanlar, gözlerinden de vahşi ışık saçılmaktaydı. Kalbi merhametten yoksundu. Canı her istediğinde denizin üstüne çıkıp etrafı inleten naralar atar ya da dipsiz uçurumları kullanarak denizi kaynamakta olan bir çaydanlık haline getirirdi. Bedenini saran kabuğuna insanın kullandığı hiçbir silah tesir etmezdi.

 

Öyle ki cennet sakinleri bile ondan korkardı. Buna rağmen Tanrı, Livyatan’ı bir kanca ile yakalayıp Derinlikten çıkardı, onu bir tatlı su balığı gibi dilini bir iple bağlayıp burun deliklerinden bir kamış geçirdi. Ağzını da dikenlerle parçaladı. Sonra cansız bedenini bir sandala atıp pazaryerinde satacakmış gibi böldü. (3)

 

[Mumyalarına birçok Mısır mezarlığında rastlanan timsahlara Crocodilopolis, Ombos, Coptos, Athribitis ve Thebes’te ibadet edilmekteydi. Plutark’a göre timsahlar yumurtalarını, Nil nehrinde meydana gelebilecek bir sonraki sel seviyesinin üzerinde .bir bölgeye bırakırlardı -.bu durum yumurtalara rastlayan çiftçiler için önemli ve yararlı bir durumdu, zira bu sayede çiftçiler sele maruz kaldıklarında nehir seviyesinin en fazla nerelere kadar çıkabileceğini anlıyorlardı. Anavatanları Filistin olan bu yaratıklar bahsi geçen yüzyılın başlarına kadar da Zerka Nehri’ nde yaşamlarını sürmekteydiler. Caesarea’ daki küçük bir Gnostic* taşında timsahların nasıl avlandığı tasvir edilmektedir. Diodorus Siculus’a göre, her ne kadar kutsal sayıldıkları için çok sınırlı sayıda olsa da bu hayvanlar üzerine yem takılan oltalarla yakalanmakta ve demirden yabalarla öldürülmekteydi. Siculus’ a göre bu yaratıklar sadece ichneumondan -küçük bir köpekten çök da büyük olmayan bir canlıkorkmaktaydılar. Bu canlı Nil Nehri boyunca kıyılarda bulduğu yumurtaları insanlara iyilik olsun diye kırardı. Yahudi geleneğinde ichneumo’nun yerini alan kalkis ise topluluk halinde yaşayan bir tür balıktır. Bazı yorumcular bu canlıyı sardalye olarak tanımlarken bazıları ise ondan ringa balığı olarak bahseder. Son yapılan benzetmenin özellikle- yapıldiğı görülmektedir; zira Kuzey Avrupa yerleşik kültüründe · Denizlerin Kralı olarak balinadan ziyade ringa balığı tercih edilmektedir.]

 

Tanrı deniz yaratıklarını ve balıkları ışık ve sudan yarattığı zaman, hemcinslerinin toplamından bile daha büyük olan Livyatan’a onları yönetmesi için izin verdi. Livyatan’ın tahtı ise suyun altında, devasa görkemiyle yükselen bir kayanın üzerindeydi. Bazıları onun birçok kafası olduğunu ya da iki ayrı Livyatan’ın -Kaçan Yılan, Eğri Yılan- bulunduğunu ve bunların her ikisinin de Tanrı tarafından yok edildiğini iddia etmektedir. Diğer teologlar Tanrının, kendi yarattıklarından biri olduğu Livyatan’ın hayatını bağışladığını, buna karşın tamamen evcilleştirdiğini (Tanrı bu iş için baş meleklerden Yahoel’i görevlendirmiştir) ve günde üç saatini bahşederek açık denizlerde onunla zaman geçirdiğini belirtmektedir.

 

Büyük deniz-yaratıkları Livatyan’ın yiyeceğidir. Susuzluğunu, gizli bir kanaldan okyanusa dökülen Ürdün’ün bir akarsuyundan giderirdi. Acıktığında uçsuz bucaksız suları telaşlandıran dumana benzer bir buhar tabakası çıkarır; susadığında da öyle bir karmaşaya neden olurdu ki Derinliğin tekrar eski dinginliğine kavuşabilmesi için en az yetmiş yılın geçmesi gerekiyordu. Bu karmaşa o kadar etkiliydi ki Bin Dağlar’daki Behemot bile korkusunu belli etmeden duramazdı. Tüm bu ihtişamına rağmen Livyatan, Kalkis adında küçücük bir balıktan korkardı. Kalkis, Tanrı tarafından sadece bu devasa yaratığı kontrol altında tutmak için yaratılmış ve bu işle görevlendirilmişti. (4)

Bin Dağları’ndaki Behemot

[Livyatan belki de ünlü kokusunu Tehom-Tiamat’tan almıştır. Zira anlaşıldığı kadarıyla bu sözcük ilk çağlardaki popüler etimolojik yaklaşımla Arapça· öir kelime oları tahama’nın (‘pis kokulu’) yanı sıra güney-batı Arabistan sahilinde deniz seviyesindeki bir sahile verilen isim olan Tihama ile ilişkilendirilmiştir. Görünen o ki bu bağlantı karaya vurmuş bir balina fenomeni ile de güçlendirilmiştir: Hiçbir ölfi hayvan bundan daha kötü kokamaz.]

 

Bazıları Livyatan’ın Tanrı tarafından dünyanın tüm yükünü omuzlarında taşıdığı bir okyanus mağarasında hapsedildiğini ileri sürerler. Buna göre canavarın bu şekilde boylu boyunca uzanan bedeni Tehom‘un üzerinde bulunmakta ve bu şekilde de yeryüzü sel sularıyla kaplanmaktan kurtulmaktaydı. Ancak deniz sularının Livyatan’ın susuzluğunu bastıramayacak kadar tuzlu olması nedeniyle, susuzluk bu devasa canavarın bazen yüzgeçlerinden birini kaldırmaya zorluyor ve bu şekilde serbest kalan Tehom’un sularıyla Livyatan susuzluğunu giderip süzgeciyle tekrar tatlı su kaynağının üzerini kapatıyordu. (5)

 

[Bin Dağlar’daki -biı yerin Nil nehrinin kaynağı olduğuna şüphe bulunmamaktadır. Gezintilerinin yanı sıra günlerden bir gün Livyatan’ ın vücudunu. baştan sona kıvrık boynuzfanyla ikiye ayi.rmasırtdan anlaşıldığı kadarıyla Be· hemot yabani bir öküze benzemektedir. Buna karşın çoğu yerde kendisinden bir su aygırı olarak bahsedilir. Herodotus, Diodorus ve Pliny, Nil yazıtlarında suaygırı ve timsah tasvirlerini paylaşmaktadır. Suaygırımn çok güçlü olması, sık sık nehirlerin sazlıkyerleriile gitmesi, on dakikaya kadar suyun altında kalabilmesi, buna karşın otçul olması ve dolayisıyla da diğer hayvanlara saldırmaması Eyüp’teki XL. 15-24. Behemot tasviri ile bağdaşır. Herodotus’a göre dişi suaygırına Pamprenis’te Set’in eşi olarak ibadet edilmekteydi. Taurt (‘büyük olan’).’adı verilen bu Tanrıçaya hamilelerin koruyuculuğu unvanı verilmiş, ne var hl diğer hayvan Tanrılar gibi hiçbir zaman insanlaştırılmamıştır. Diodorus, suaygırlarımn hiç sorunsuz bir şekilde çiftleşmele’ rinin insanlık için büyük bir felaket olacağını ve Mısırlıların da böyle bir durumda onları avlamak zorunda kalacağını belirtmiştir. Muhtemeldir ki bu yorum ve ichneumon’un insanlığın geleceğini düşünüp timsah yumurtalarını parçaladığı şeklindeki Diodorus’un anlatımı, Livyatan ve Behemot’un birleşmesinden sonra kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkacak olan felaketi akla getirmektedir. Görece mutedil bir su aygırının Romalılar zamanında Nil Nehri kenarındaki mahsullere nasıl zarar verdiğini ve bunun sonucunda hemen öldürüldüğü göz önünde bulundurulursa bahsedilen felaket daha iyi anlaşılacaktır.]

 

Bazıları Livyatan’ın, bir yıldaki gün sayısı kadar kafası olduğunu, üzerindeki ışık saçan pullarının yanında güneşin bile gösterişsiz kaldığını söylerler. Buna göre bu devasa canavar kuyruğunu dişlerinin arasına alıp Okeanus‘un etrafında bir halka şeklini almaktaydı. Gök kubbenin aşağıda kalan ve Zodyak işaretlerini taşıyan kemeri bu yüzden “Livyatan” şeklinde adlandırılmaktadır. (6)

 

[Hem suaygırı hem de timsah, Set için kutsal sayılmaktaydı. Set’in düşmanı Osiris’i onurlandıran Mısırlıların Ölüler Kitabı’nda bu iki canlının doğaüstü resimlerine yer verilmesi, Yahudi mitologlarını onları Babil canavarlarıyla özdeşleştirmek fikrine yönlendirmiş olabilir.]

 

Çok az insana Livyatan’ın dev cüssesini görme ayrıcalığı tanınmıştı. Bunlardan biri olan Rabbi Saphra bir keresinde teknesiyle denizde yol alırken iki boynuzlu bir yaratığın kafasını sudan çıkardığına şahit olmuş ve boynuzların üzerine kazınan yazıda da şunların bulunduğunu nakletmişti: “Boyu üç yüz fersahı bile geçmeyen bu minik deniz-canavarı Livyatan’ a yemek olmak için ona gidiyor.” (7)

Livyatan

[Diodorus’a göre timsah ve suaygırlarının eti yenmemektedir. Buna karşın Herodotus onların bazen yendiğini -ihtimal ki yıllık totem festivallerinde- nakletmektedir. Bu nedenledir ki Livyatan ve Behemot’un bedenleri Kıyamet Gününde erdemlilerin yemesi için ayrılmıştır. Ortadoğunun fakir halkları, süregelen daimi tahıl diyetlerinin yanında etin her zaman hasretini çekmiştir.]

 

Bazı bilgeler, Tanrının Livyatan’ı öldürdüğü ya da öldürmediği yönündeki muhalif geleneklerle uzlaşma içerisindedirler. Zira bu kişiler Tanrının erkek ve dişi olmak üzere iki tane Livyatan adında canavar yarattığına inanmaktaydılar. Buna göre Tanrı, canavarlardan dişi olanını öldürürken erkek olanını da hadım etmiş ve bu şekilde bunların çoğalıp dünyayı yok etmelerini önlemişti – bu savı ileri sürenler Tanrının erkeği öldürüp dişi olanla eğlenmesinin mümkün olmadığını da belirtmektedirler.

 

Eşinin ölümünden sonra sağ kalan bu yalnız yaratık Tanrının yaklaştığını gördüğünde kederini bir yana bırakır; Tanrıyla canavarın bir araya gelişlerini ve eğlencelerini izleyen erdemliler ise kendilerini bekleyen ziyafetten dolayı aynı şekilde sevince boğulurdu – Kıyamet Günü geldiğinde erdemliler bu canavarın etiyle kendilerine ziyafet çekeceklerdi. Öte yandan dişi yaratığın derisinden ise Tanrı, Adem ve Havva‘ya göz kamaştırıcı giysiler yaparken, etini de tuzlayarak aynı ziyafet için ayırmıştı. (8)

Kıyamet Günü

[Hesiod tarafından Titanların en büyüğü ve üç bin nehrin babası olarak tasvir edilen; Homeros tarafından da Zeus’tan daha az önemli bir Tanrı şeklinde anlatılan Okeanus’un da bir halka şeklinde, Zodyak’ın gökyüzünü sardığı gibi dünyayı sarmaladığı öngörülmekteydi. Bu yüzden de Okeanus, Livyatan, Büyük Canavar ve Rahav ile özdeşleştirilirken, İskandinav mitleri onu aynı zamanda bir ejderha olarak betimlemişlerdir. İşaya (xxm. 1-1s), Amos (ı. ıo) ve Yoel’in (ıv. 4) yıkımını önceden haber verdiği gibi Sur Kentine ait sikkelerde onun görüntüsünün olması, Tanrının gazabından payına düşen ölümcül tekmenin nedenini açıklar niteliktedir.]

 

Livyatan da Rahav gibi etrafa yaydığı iğrenç kokuyla nam salmıştı. Öyle ki arada bir Aden Bahçesi‘ndeki bin bir kokulu çiçeklerden koklamasa, Tanrının yarattığı bütün yaratıkların kokudan nefesleri tutulurdu. (9)

 

[Mezmurlarda (Lxxıv.14) bahsedilen çokbaşlı Livyatan, Hitit silindir mühürlerindeki yedi başlı canavardır. Aynı yaratık Ugarit mitolojisine de konu olmuştur. Sümer tören asalarında da resmedilen bu canavar, MÖ üçüncü bin yıla ait bir Babil mühründe de karşımıza çıkar.]

 

Livyatan’ın hayatının bahşedildiği savını savunanlar, bu canavarın bir av olduğu büyük bir meleksi takibin ya da kovalamacının söz konusu olduğunu tahmin etmekteydiler. Buna karşın en cesur melekler bile Livyatan’ın kıyıya çıkmasıyla ortadan kaybolmak zorundaydı. Zaten bir araya gelip ona saldırsalar bile bu, Livyatan’ın gövdesine çarpıp duran silahlarını köreltmeden başka bir işe yaramazdı. Cebrail‘in onu geri döndüğü Karanlıktan geri dönüp çıkarmaya başladığında Livyatan kendisine uzatılan kancayı, ipi ve balıkçıyı yutmuştu. Bunun üzerine Tanrı bizzat bir ağ kurup onu yok etmek zorunda kaldı. (10)

Babil mührü

[Mitsel öneme sahip su canavarları, Roma’ da Titus’un zafer taklarının bulunduğu Menora şamdanının kaidesindeki altı küçük pano kabartmasında resmedilmiştir. Söz konusu tak, Titus’un MS 70 yılında Kudüs’ü fethetmesi anısına dikilmiştir. Kral Süleyman, Büyük Tapınağın her iki yanına beş altın şamdan koymuş, bunlara gümüş şamdanlar da ilave etmiştir. Nebukadnessar MÖ 586 yılında Büyük Tapınağı ele geçirdiğinde tüm bu kutsal emanetlere de el koydu. Bundan birkaç on yıl sonra bir başka altın Menora, Zerubbabil tarafından inşa edilen İkinci Tapınak’ a konuldu. Suriye Kralı Antiochus Epiphanes (175-163) tarafından kaçırılan emanet, Makabeli Yahuda tarafından ait olduğu tekrar yere getirildi. Titus Tak’ında gösterilen şamdan ile Mısır’dan Çıkış’ta anlatılan Çıkış-öncesine ait Menora arasındaki yakın benzerlikler, her ne kadar Mısır’dan Çıkış yazarının söz konusu emanet hakkında gövde ve kollardan başka bir şey betimlememesine karşın, Makabe Menora’sının aynı zamanda Süleyman geleneklerinde de var olduğunu akla getirir.]

 

Tanrı, Livyatan’ın etinden sadece devasa bir ziyafet hazırlamayacak, aynı zamanda Kudüs‘ün sokaklarında erdemlilerin yiyemediği canavarın etini satacaktı. Bunun yanı sıra canavarın postundan bu insanlara çadırlar yapacak ve geri kalanıyla da şehrin duvarlarını süsleyecekti – öyle ki bu süsler dünyanın en son sınırlarında bile parlamaktaydı. (11)

 

[Menora’nın kozmik önemi ilk olarak Zekarya (ıv.ıo) tarafından dile getirilmiştir. Yahve’nin Buna göre Zekarya bir görüşünde Menora’nın yedi kandilinin “Yahve’nin bütün yeryüzünde dolaşan gözleri” olduğunu, bir diğer anlatımla da yedi gezegen olduğunu öğrenmiştir. Bu görüş, Titus’un çağdaşları olan Josephus ile Philo’nun yanı sıra, iki ya da üç yüzyıl sonra yaşayan midraş yazarları tarafından da kabul görmüştür. Tapınak’taki şamdanın son bahar bayramında geleneksel olarak her yıl yakılışı Tanrının dördüncü günde yıldızları yaratışını yad etmektedir. Zira Menora’nın dördüncü kolu ana gövdesinden yükselmekte, ayrıca Babilli rahiple, dördüncü gezegeni, astronomi bilimini icat eden Nabu için kutsal saymaktaydı. Buradan hareketle Menora canavarlarının, Tanrının yaratma işine başlamadan önce alt ettiği canavarları temsil ettiği söylenebilir. Sol taraftaki kaidenin aşağı kısmında benzer yerlerde duran, kanat ve kuyruk kısımları dışında birbirlerine benzeyen ve yüzleri birbirlerine dönük iki canavar bulunmaktadır. Bu tasvir iki farklı biçimdeki Livyatan’ı akla getirmektedir: Kaçan Yılan ve Eğri Yılan. Kaidenin sağ ve sol kısımlarının üst taraflarında birbirlerine simetrik ve benzer halde bulunan, başları kedi familyasına ait balık-kuyruklu kafalar belki de Tekvin ı.ıı’ de betimlenen ‘büyük canavarlardır’. Daha alt kısımdaki merkez panelde bulunan ve mağrur bir eda ile öne ve geriye doğru bükülmüş kafasıyla resmedilen yaratık ise Rahav’ı (‘gururlu’) temsil etmektedir. Daha alt kısımdaki belirsiz surette olan canavar ise muhtemelen Tehom veya Ephes’tir. Orta kaidenin en üstündeki kabartma çok net olmasa da yüzleri birbirine bakar şekilde tasvir edilen Fenike kanatlı yaratık çiftine benzemektedir. Bu yaratıklar muhtemelen Tanrının elçileri olan meleklerdir ve üzerinde on emrin yazılı bulunduğu Ahit Sandığı’ndan resmedilmişlerdir. İkinci yüzyıl Tanaim* döneminde bu yaratıkların boyunlarından dışarı sarkan kabaralarıyla -putperestliğin sembolleri sayılmaktaydılar- tasvir edilmelerinin tamamen yasaklanması bu kutsal emanetlere verilen değer dolayısıyladır. Buna karşın, Menora’nın temelinde bulunduğu haliyle boyunlarında herhangi bir çıkıntı olmayan canavarların resmedilmesi yasaklanmamıştır (Tos. Avodah Zarah, v.2).]

 

Bazı teologlar Livyatan ve Behemot arasında bir düellonun varlığından bahsederler. Buna göre sahilde gerçekleşen ve yerleri bir deprem gibi sarsan büyük mücadeleden sonra Behemot’un kıvrık boynuzları Livyatan’ı baştan sona yarmış; Livyatan’ın keskin yüzgeçleri de Behemot’a ölümcül darbeler vermişti. (12)

Livyatan ve Behemot

[Süleyman’ın sahip olduğu bilgeliğin çoğunu, astrolojik sırların safir üzerine işlenmiş halde bir arada bulunduğu ve melek Raziel’in muhafaza ettiği ‘Raziel Kitabı’ndan almış olduğu söylenir. Kozmik sırları içeren kutsal bir kitabın varlığı Slavonic Book of Hanak’ ta (xxxrn) karşımıza çıkar. Bu eserde Tanrının bilgelik kitaplarını kaleme aldığı (ya da Hanak’ a yazdırdığı) ve sonra da iki meleği Semil ile Rasuil’i Hanok’un Cennetten yeryüzüne yapacağı yolculukta ona eşlik etmeleri için görevlendirdiğini ve ayrıca da bu kitapları çocuklarının yanı sıra çocuklarının çocuklarına vermesini emrettiği anlatılmaktadır. Bu, ‘Raziel Kitabı’nın esas kaynağı olabilir; zira İbrani geleneğine göre ‘Raziel Kitabı’, Melek Raziel tarafından Adem’e, Adem’ den de Nuh’a, İbrahim’e, Yakup’a, Levi’ye, Musa’ya ve Yeşu’ya ve son olarak da Süleyman’a ulaşmıştır. Targum’un kaleme aldığı Vaiz x. 20’ye göre “melek Raziel her gün Horev Dağı’nda durup, dünyanın her yerinde yankılanan sesiyle insanlığın sırlarını bütün insanoğluna anlatmaktaydı.” .12. yüzyıldan kalma olduğu söylenen bir başka ‘Raziel Kitabı’ muhtemelen Wormslu Kabbalist Elezear ben Yahuda tarafından kaleme alınmıştır. Ancak söz konusu kitap, görece eski mistik inançları içermektedir.]

 

Tüm bunlara karşın diğer teologlar Livyatan’ın, Behemot’un eşi olduğunu ileri sürmektedir. Buna göre Tanrı, bu ikisi bir araya gelip ağırlıklarıyla Dünyanın temelindeki kemeri kırmasınlar diye Behemot’u kuru topraklarda bırakıp, Livyatan’ı da denizlere göndererek iki canavarı birbirinden ayırmıştır. (13)

 

Kuru topraklar üzerinde yaratılan ilk yaratık olan Behemot, sedir ağacından daha büyük bir kuyruk ve pirinçten boruları andıran kemikleriyle devasa bir suaygınna benzemekteydi. Behemot karada yaşayan yaratıklara hükmederken, Livyatan da denizde yaşayanları yönetmekteydi. Karada yaşayan canlılar Behemot’un etrafında oynayıp zıplarken, bu devasa canlı da nilüfer, sazlık, eğreltiotu ve söğüt ağaçları arasında ya da Bin Dağlar‘ daki çimenlerde zamanını geçirmekteydi.

Bin Dağlar

Behemot’un su, toprak ve ışıktan mı biçimlendirildiği; yoksa topraktan “doğ” emriyle mi meydana geldiği bir tartışma konusudur. Aynı şekilde Behemot’un yalnız mı yaratıldığı veya bütün canlılarda olduğu gibi bir zamanlar bir eşinin olup olmadığı konusu da aydınlığa kavuşmamıştır. (14)

 

Bazı teologlar Behemot’un her ne kadar beraber olamasa da bir eşinin olduğunu özellikle vurgulamaktadır. Zira her ikisinin birlikteliğinden doğacak olan canlının dünyayı yakıp yıkması işten bile olmazdı. Diğerleri Tanrının ihtiyaten erkek olan canavarı hadım ettiğini ve dişinin de arzusunu soğuttuğunu; ancak etinden erdemli insanların ziyafet çekmesi için de dişi canavarın Kıyamet Günü‘ne dek yaşamasına izin verdiğini ileri sürer. (15)

 

Bin Dağlar’ da atlanarak beslenmesine Tanrı tarafından izin verilen Behemot, her ne kadar dağdaki bütün otları bir günde bitirse de aynı otlar her gece tekrar büyür ve sabaha dek bir gün önceki uzunluklarına dönerdi. Aynı zamanda et yiyen bir canlı olduğu da anlatılan Behemot, Bin Dağlar‘ın üzerindeki otlaklarda yayılıp büyüyen hayvanları da yemekteydi. Yaz sıcağı altında yanıp kavrulan bu canavarın tek bir yudumu Ürdün’e altı ay hatta bir yıl içerisinde akan bütün suların toplamı kadardı. Bundan dolayı Behemot, Yubal adında kaynağı Aden Bahçesi‘nde olan devasa bir ırmaktan susuzluğunu giderirdi. (16)

 

Behemot, “Kuyu (Çukur) Öküzü” olarak adlandırılırdı. Her yıl yaz gündönümünde Tanrının kendisine öğrettiği gibi arka ayaklarının üzerine kalkar ve etrafı inleten şaşalı bir nara atardı. Öyle ki bu sesi duyan bütün vahşi hayvanlar, insanların güttüğü sürülere on iki ay boyunca yaklaşmaya bile korkarlardı. Bu devasa canavar sık sık çalılarla kaplı kuyruğunu havaya kaldırır ve havadaki kuşların kuyruğunun altında barınmasını sağlardı. Aynı şekilde kuyruğunu şefkatli yere indirerek bu kez de karada yaşayan hayvanların oraya sığınmasına izin verirdi. Muazzam kuvvetine rağmen bu yaratık iyi bir kralın sahip olması gerektiği kadar da merhametliydi. Herhangi bir kuşun bile diğeri tarafından zarara uğramasından endişe eder ve bundan kaygı duyardı. (17)

 

Her ne kadar bazıları Livyatan ve Behemot‘un birbirlerini öldüreceklerine inansalar da çoğunluğun ortak tahmini Tanrının Mikail ve Cebrail‘i bu iki canavara karşı göndereceğini; ancak bu ikisinin başarısız olması halinde de görevi bizzat Tanrının bu görevi üstleneceğini belirtirler. (18)

 

Kaynaklar:

İbrani Mitleri (Tekvin – Yaratılış Kitabı) [Robert Graves – Raphael Patai]

1. B. Baba Bathra 74b; Num. Rab. 18.22; Mid. Wayosha, 46.
2. Mid. Wayosha 47, Mid. Sekhel Tobh, 182; Ginzberg, LJ, V. I. 156; V. 26; İşaya LI. 9; Mezmurlar LXXIV. 13; İşaya XXVII. 1; Eyüp VII. 12; Hezekiel XXIX. 3-4, XXXII. 2-6; Mezmurlar CXL VIII. 7; Psalms of Solomon II. 25-32; Gunkel, Schöpfung und Chaos, 78 ff.
3. İşaya XXVII. 1; Mezmurlar LXXIV. 14; Eyüp XL. 25-32; XLI. 2-26.
4. Mezmurlar LXXIV. 14; İşaya XXVII. 1; Mezmurlar CIV. 24-25; Eyüp XL. 29; B. Baba Bathra 74b 75a; Gen. Rab. 52; Mid. Konen, 26; Alpha Beta di Ben Sira B, 27a-28b, 36a; PRE, bl.
9; Targ. Yer. I. 20; Gen. Mekhilta Bahodesh 7, 69b; Mekhilta diR Shimon 109; Mid. Yonah, 98; Pesiqta diR Kahana 188a; Apoc. Baruh XXIX. 4; B. Shabbat 77b; Pike Rabbenu Haqadosh 512a; Igarret Baale Hayyim 3, 12.
5. Apoc. Baruh XXIX. 4; Setler Rabba diBereshit, 9; Baraita diMasse Bereshit 47; Pesiqta Rabbati 194b .
.6. Piyyut Weyikkon Olam/Kalir; Roman Mazhor içinde Yeremya peygamber Mersiyeler Kitabı, ed. Mantova, 1712, sf. 115; Peqista diR. Kahana, 188a; B. Baba Bathra 74b; Ginzberg LJ, V. 45.
7. B. Baba Bathra 74a.
8 .. B. Baba Bathra 74b; B. Aboda Zara 3b; PRE, bl. 9; Mid. Yonah, 98; Sepher Hassidim, 746; cf. Zohar 2, 216.
9. B. Baba Bathra 75a.
10. B. Baba Bathra75a; Mid. Alphabetot 438.
11. Apoc. Baruh XXIX. 4; B. Baba Bathra 75a-b; Targum ad Ps. CIV. 26; cf Pesiqta diR Kahana 29, 188a-b; Mid. Alphabetot 438; Pirqe Mashiah 76.
12. Lev. Rab. 13.3.
13. Ezra VI. 47-52; Hanok LX. 7-8.
14. Eyüp XL 15-24; Mezmurlar I. 10; Mid. Konen, 26; PRE, eh 11; Gen. Rab. 52.
15. B. Baba Bathra 74b
16. Mid. Konen, 26; Pesiqta Rabbati 80b-81a;. Lev. Rab. 13.3; Num. Rab. 21.18;. PRE, bl. 11.
17. Mid. Konen 37; Mid Adonay Beokhma 64; Peqista Hadta 48; Piyyut Weyikkon Olam/Kalir; Roman Mazhor içinde Yeremya peygamber Mersiyeler Kitabı, ed. Mantova, 1712, s. 1 14b.
18. Pesiqta diR Kahana, 29; Mid. Alphabetot 98; Ginzberg LJ, V. 43.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir