İçeriğe geç

Adem’in Doğuşu

Yaratılışın Altıncı Gününde, Tanrının emriyle yeryüzü Adem‘e kavuştu. Nasıl bir kadın erkek çocuğa hayat verdikten otuz üç gün sonra saflığına ve temizliğine kavuşuyorsa, aynı şekilde yeryüzü de otuz üç nesilden sonra paklığına erişti – ta ki Kral Süleyman’ın hükümranlığına dek. Bu tarihten önce Tanrının Mabedi, Kudüs’te kurulamamıştı. (1)

Adem’in Doğuşu

[Eril olan Adanı (‘insan’) ile dişil olan adama (‘yeryüzü’) sözcüklerinin etimolojik olarak birbirleriyle ilinti olup olmadığı tarhşma konusudur. Buna karşın Tekvin ıı.’de söz konusu ilişkinin varlığı ima edilmekte ve bu durum midraş ve Talmud yorumcuları tarafından da kabul görmektedir. İlk olarak Quintilian (i. v. 34) tarafından ileri sürülen daha az müphem sayılabilecek bir başka bağlanh da, Latince Jıonıo (‘insan’) ile Jıunıus (‘yeryüzü’) kelimeleri arasında bulunmaktadır. Modem dilbilimciler her iki sözcüğün kökeninin eski Hint-Avrupa dil köküne dayandığını ve buradan da Yunanca clıthon (‘yeryüzü’), clıanıai (‘yer üstünde- toprak üstünde’) ve epiclıtlıonios (‘insan’) kelimelerinin oluştuğunu belirtirler.]

 

Ateş, su, hava ve karanlıktan oluşan dört element, Yeryüzünün rahminde canlılara hayat vermek için bir araya geldi. (2)

 

[İnsanın, kil ve topraktan, yeryüzünden yarahldığını konu alan mit oldukça yaygındır. Mısır’ da Tanrı Khnum ya da Tanrı Rtah insanı bir çömlekçi tezgahında yaratmışh. Babil’de ise Tanrıça Aruru ya da Tanrı Ea insanı kilden yoğurarak şekillendirmiştir. Phokia kaynaklı Yunan söylencesine göre de Prometheus Panopeus’taki belirli bir kırmızı kili kullanarak insanı yaratmış ve bu bölgede o günden kalan kalınhlar yüzyıllar boyu insan eti kokusunu etrafa yaymıştır.]

 

Ne var ki onun (yeryüzünün bütün çocukları yaratılışın İlk Gününde gebe kalmasına rağmen, bitkiler ve ağaçlar Üçüncü Günde, deniz yaratıkları ve kuşlar Beşinci, kara canlıları ile birlikte sürüngenler ve İnsan ise Altıncı Günde ortaya çıktı. (3)

Dünya’nın ve insanın yaratılışı

[Hala ‘ilk tahılınızdan’ yapılan rahibin hissesidir. (Rab Musa’ya şöyle dedi: “lsrail halkına de ki, “Sizi götüreceğim ülkeye girip o iilkenin ekmeğinden yediğinizde, bir kısmını bana sunacaksınız. llk talıılınızdan sunu olarak bir pide sunacaksınız; bunu harmanınızdan bir sunu olarak sunacaksınız. ilk talıılınızdan yapılmış bıı sunuyu kuşaklar boyunca Rabbe sunacaksınız.” Sayılar xv. ı7-21). Buna karşın hahamlar, söz konusu tahılın bir omere (ağırlık ölçüsü birimi) karşılık geliyorsa Yasaya tabi olduğuna hükmetmişler ve rahibini payının da tamın oniki de biri, ya da evden ziyade fırında karıştırılıyorsa (yoğruluyorsa) yirmi dörtte biri olduğunu belirtmişlerdir (M. Eduyot i. ı; M. Hala ii. 17).]

 

Tanrı toprağı rasgele kullanmadı. İnsanın, yaratılışın hükümdarı olması için en saf toprağı aldı. (4)

 

[Eski çağlarda İbraniler zeytin-yeşilini ideal cilt rengi olarak düşünmekteydiler. Bu yüzdendir ki güzelliğine yapılan övgüde Ester için ‘onun teni, mersin ağacının kabuğuna benzer bir yeşili andırmaktaydı.’ denilmiştir. (B. Megilla 13a).]

 

Burada Tanrı, un ile suyu birbirine karıştıran ve tahılın birazını hala* sunusu olarak bir kenara ayıran bir kadın gibi hareket etti. Zira toprağı nemlendirmek için buharı oluşturdu ve sonra da ustaca ikisini kullanarak dünyanın ilk hallla sunusu olan İnsanı yarattı. Adama’nın (yeryüzü) oğ11:1 olarak İnsan şeceresini onaylamak için kendisine ‘Adem‘ adını verdi. Ya da belki de yeryüzü oğlunun onuruna kendisini Adama olarak adlandırdı. Buna karşın bazıları ilk insanın adam’ dan (kırmızı) geldiğini ifade ederken, Makpela Mağarası‘nın yanında bulunan Damascene Tarlasındaki Hevron’un kırmızı kilinin bu yaratılışta kullanıldığını belirtir. (5)

Makpela Mağarası

[Adem’in künyesi hakkında yapılan spekülasyonlar İbranice bilmeyen Müslüman ve Hıristiyanlan rahatsız etmiştir. Yunan kökenli Slavca Hanok’a göre “İlk İnsan Adem’in adı, bedeni pusulanın ana noktalarını gösteren bölgelerin toprağından alınan karışımla vücuda geldiğinden temel rüzgarın baş harflerinden oluşmuştur: Anatole, Dysis, Arctos ve Mesembria.” Suriye orijinli Cave of Treasures’a (Hazine Mağarası) göre Tanrının melekleri O’nun sağ elinin dünyanın bir ucundan diğerine uzandığını görmüşlerdir. Buna göre melekler Tanrıyı dünyanın her yerinden buğday büyüklüğünde toprağı toplarken; evrenin bütün sularından bir damla alırken; havanın hepsinden biraz rüzgar toplarken; bütün ateşlerinden biraz sıcaklık çekerken izlemişler ve dört elementi oluşturan bütün bu maddeleri avucunda toplahp Adem’i yarathğına şahit olmuşlardır. Müslümanlara göre melekler Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail dünyanın dört köşesinden toprak getirmişler ve bu toprakla Allah, Adem’ in bedenini yarahnışhr. Getirilen topraklardan farklı olarak kalp ve başın yarahldığı toprağı Allah, sonralan Kabe’nin yükseldiği yer olan Mekke’den seçmiştir. Müslümanlar için dünyanın göbeği (merkezi) Mekke iken, Yahudiler için Moriya Dağı, Yunanlılar içinse Delphi’ dir.]

 

Tüm bu anlatılanlara karşın Tanrının Hevron‘daki toprağı kullanmış olması çok da ihtimal dahilinde görünmemektedir. Bu yer, dünyanın merkezi (göbeği) ve aynı zamanda Kutsal Mabedin yükseldiği yer olan Moriya Dağı‘ndan daha az kutsal sayılmaktaydı. Zira İbrahim Moriya Dağı’nda İshak’ı Tanrıya kurban etmek üzereyken kutsanmıştı. Bundan dolayı bazıları Tanrının Başmelek Mikail‘e emir verip, “Benim Kutsal Tapınağımın bulunduğu bölgeden toprak getir” dediğini belirtirler. Getirilen bu toprakla Tanrı avucunun içinde Adem’e şekil verdi ve bu şekilde İbrahim’in atalarının işledikleri günahların bedelini ödemek için oğlunu kurban etmeye hazırlandığı dağ ile insanoğlu arasında doğal bağlar da kurulmuş oluyordu. (6)

 

[Yahudi kökenli bir Arap geleneği Yeryüzünün, Adem’in yarahlmasına karşı çıkhğını ve baş kaldırdığı şeklindeki söylenceyle mutabık kalır. Buna göre Allah ilk olarak Cebrail’i, daha sonra da Mikail’i, gerekli toprağı getirmesi için dünyaya gönderdiğinde yeryüzü her seferinde, ‘Senden Allah’ a sığınıyorum’ diyerek buna karşı çıkar. Bunun üzerine Allah, kendisine verilen kutsal görevi yerine getirmeden dönmeyeceğine yemin eden Ölüm Meleği’ni gönderir. Ölüm Meleği’nin gücünden korkan yeryüzü, onun beyaz, siyah ve bakır-kırmızısı toprağı toplayıp almasına izin verir – insanın farklı renklerdeki ırkları bu şekilde oluşur.]

 

Bazıları Tanrının Adem’i yaratırken iki çeşit toprak kullandığım ileri sürerler. Buna göre Moriya Dağı’ndan alınan toprağın yanı sıra, dünyanın her köşesinden seçilip hazırlanan topraklardan elde edilen karışım, var olan tüm deniz ve nehirlerin suyu ile ıslatılmış ve ilk insan bununla yaratmıştır. Tanrı, Adem’ in sağlıklı olması için eril toz (toprak) ile birlikte dişi toprağı da kullandı. Aynı kişiler, Adem’in adının, kendisini oluşturan elementleri ortaya çıkardığım da belirtirler: ismin üç İbrani harfi baş harflerini oluşturmaktadır – epher (‘toprak‘), dam (‘kan‘) ve marah (‘öd-safra‘). Bu elementler eşit miktarlarda olmadığı zaman, insan hastalanıp ölecektir. (7)

eril toz (toprak)

[Hür iradesiyle yanlış yollara sapmasına karşın Tanrının Adem’i mükemmel ve kusursuz yaratmış olduğu gerçeği, tüm bu söylence ve yorumların temel ahlaki ilkesini oluşturur. Bu, insanın günah mazeretinden alıkoyarken Tanrının İbrahim’ e verdiği emri haklı çıkarır niteliktedir: “Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrıyım. Benim önümde yürü ve kusursuz ol!” Buna karşın günahın (kötülüğün) kaynağı bilgeler için şaşkınlık verici olma özelliğini korumuştur. Bunlar, Tekvin’de açık bir şekilde Kain ile Habil’in babalarının Adem olduğunun belirtilmesine karşın, Havva’nın Samael tarafından baştan çıkarıldığını ve Havva’nın bu ilişkiden katil Kain’ e hamile kaldığını konu alan bir söylence ortaya atmışlardır.]

 

Tanrı, Adem’i yarattığı toprağı bizzat getirmekten imtina ederek yerine bir melek gönderdi. Mikail’i Moriya Dağı’na, ya da Cebrail’i de dünyanın dört bir yanına gönderdi. Ne var ki Yeryüzü, Adem’in rivayetinden dolayı lanetleneceğini bildiğinden gönderilen melekleri inkara kalkışınca Tanrı, kendi elini uzattı. (8)

 

[Adem’ in yaşayan bütün canlıların kendisine huşu içerisinde yaklaşıp onu Yaratan sandıkları anda onları azarlaması Doksan-Beşinci Mezmurdan alınhlanmıştır.]

 

Bazıları Adem’ in gövdesinin yaratıldığı toprağın Babil’ den; başının yaratıldığı toprağın İsrail’den; kalçalarının yarattığı toprağın Babil sınırları içerisindeki Agma hisarından ve son olarak kol ve bacaklarının toprağının ise belli diğer topraklardan getirildiğini ileri sürmektedirler. (9)

 

İnsanda bulunan farklı renklerin varlığı, yaratılışında farklı toprakların kullanıldığım akla getirmektedir: Adem’ in vücudu ve kanı kırmızı; bağırsakları siyah; kemik ve kasları beyaz, derisi de zeytin yeşilidir. (10)

 

Tanrı dünyanın her köşesinden toprak kullanarak, Adem’ in soyundan gelenlerin herhangi bir ülkede ölmeleri durumunda Yeryüzünün onları kabul etmesini de temin etmiştir. Aksi halde Doğu’da doğan biri Batı’ya; Batı’da doğan biri de Doğu’ya gitmesi durumunda ölüm anı geldiğinde o bulunduğu yabana topraklar onu kabul etmeyip: “Bu toprak bana ait değil, kabul edemem, ait olduğun yere gitmelisin!” diyecekti. Buna karşın her ne kadar Adem’in yaratıldığı toprak karasal elementlerden oluşmuşsa da, ruhu göğe ait, semavi elementlerden oluşturulmuştur – ne var ki bazıları ruhu oluşturan öğelerin de yeryüzü kökenli olduğunu ileri sürmektedir. (11)

Altıncı Günün şafağı

Tanrının Adem’in ruhunu hangi saatte (anda) yarattığı her zaman bir tartışma konusu olmuştur. Altıncı Günün şafağında (vücudu daha geç yaratılmıştır); Beşinci Günde, deniz canlılarının ortaya çıkışından önce ya da Tanrının Yaratılışta ilk olarak bu değerli şeyi yarathğı tartışılmaktadır. Bazıları Adem’in vücudunun, ruhundan önce, hatta Işığın yaratılmasından önce var olduğunu ileri sürmektedir. Buna göre Tanrı, Adem’in burnuna yaşam soluğunu (ruhunu) üflemek üzereyken bir an duraksadı ve düşündü: ‘Eğer İnsanın dirilip hemen ayağa kalkmasına izin verirsem, Benim yaptığım işlerden kendine pay çıkarabilir… Ben işlerimi bitirene dek çamur parçası olarak kalmalı!” Altıncı Günün alacakaranlığında hizmetçi melekler sordu: “Alemlerin Efendisi, neden henüz İnsanı yaratmadınız?” Bunun üzerine Tanrı onlara cevap verdi: “İnsan zaten yaratıldı, sadece yaşam soluğundan mahrum.” Bundan sonra Tanrı yaşam soluğunu İnsana üfledi ve Adem ayağa kalktı ve böylece Yaratılış tamamlanmış oldu. (12)

 

Tanrı, Adem’ e o kadar büyük bir beden bahşetmişti ki Adem uzandığında vücudu, yeryüzünün bir ucundan diğerine dokunabilmekteydi. Ve ayağa kalktığında da kafası Kutsal Taht‘a değmekteydi. Üstelik tarif edilmez bir güzelliğe sahipti. Sonraları, İbrahim’in eşi Saray ile karşılaştırıldığında dünyanın en güzel kadını bile bir maymuna benzerken; Saray da Havva ile karşılaştırıldığında bir maymuna benzemekteydi. Aynı şekilde Havva da Adem ile karşılaştırıldığında bir maymuna benziyordu – yüzü bir yana, Adem’in topuklarının güzelliği bile güneşi karartmaktaydı. Her ne kadar Adem, Tanrının suretinde yaratılmış olsa da Tanrıyla karşılaştırıldığında o da bir maymunu andırmaktaydı. (13)

Kutsal Taht

Yaşayan bütün canlılar ışık saçan Adem’e yaklaştıklarında huşu içerisinde onu Yaratan sanmaktaydılar. Fakat ayaklarına kapanıp ona secde edecekleri anda Adem onları azarlayarak: “Tanrının huzuruna minnetle birlikte bulunalım, O’na ibadet edip önünde secdeye duralım, bizi Yaratan Efendimiz önünde diz çökelim… ” dedi. Bunun üzerine Tanrı, hoşnut oldu ve meleklerini göndererek Aden Bahçesi’nde Adem’e yer göstermelerini istedi. Melekler de başlarını öne eğerek onu selamladılar, etini kızartıp şarabını doldurdular. Onlardan sadece kıskanç Yılan bu emre itaat etmedi. Bunun üzerine Tanrı onu Huzurundan kovdu. (14)

 

Bazıları hizmetkar meleklerin hepsinin Adem’ e karşı bir nefret duyduğunu, bunun sebebinin de ilk insanın Tanrının rakibi olma olasılığından kaynaklandığım ifade ederler. Buna göre melekler onu ateşte yakmayı denemişler, ne var ki Tanrı Adem’in üzerine elini uzatarak onun hayatını kurtarmış ve melekler ile ilk İnsan arasında barış sağlamıştır. (15)

 

Başka yerlerde anlatılanlara göre ise Adem’in devasa bedeninden ve ışık saçan simasından melekler o kadar etkilenmişlerdi ki ona ‘Kutsal Varlık‘ diye hitap etmişler ve Cennete de ürpererek gelip Tanrıya sormuşlardı: “İki kutsal gücün: biri burada, diğeri de Yeryüzünde var olması mümkün mü?” Onları sakinleştirmek için Tanrı, Adem’in üzerine elini koydu onun boyunu bin fersaha kadar indirdi. Daha sonra Adem, itaat etmeyerek Bilgi Ağacı‘ndan yasaklı meyveyi yediğinde bu kez gövdesini yüz fersaha indirdi. (16)

Bilgi Ağacı

Bazıları Tanrının Adem’in bedenini küçültmediğini,· ancak vücudundan sayısız parçaları budayıp aldığını ifade ederler. Buna göre Adem, Tanrının yaptıkları karşısında O’na dönerek: “Neden beni yok ediyorsun?” diye sordu. Tanrı da bunun üzerine: ‘Sana onları tekrar vermek için alıyorum. Dökülen parçaları bir araya getir ve olabildiğince uzağa serp. Onları her nereye atarsan, tohumların yeryüzünün her yanını kaplasın diye orada toprağa kavuşacaklar.‘ (17)

 

)Adem henüz bir çamur yığınıyken ve dünyanın bir ucundan diğerine yetişir halde uzanırken, Yaratılışı izleyebilmekteydi. Tanrı aynı zamanda ona kendi soyundan gelen Erdemli Olanları da gösterdi. Bunu, sadece imgelem olarak değil, onu eğitmek için Erdemli Olanları daha önce yaratarak gerçekleştirdi. Erdemliler, bu şekilde yaratıldıklarında Adem’in devasa vücudunun yanında çok küçük kaldılar. Öyle ki bir araya gelip ona yaklaştıklarında içlerinden bazıları saçlarına yapışırken, diğerleri de onun gözlerine, kulaklarına, ağzına ve burun deliklerine tutundular. (18)

Kaynaklar:

İbrani Mitleri (Tekvin – Yaratılış Kitabı) [Robert Graves – Raphael Patai]

1. Agudat Agadot 77.
2. Gen. Rab. 100; Mid. Agada-Tekvin 4; Aptowitzer, HUCA VI. 212; Zohar-Tekvin 92; Philo De Mundi Opif. 13.
3. Tekvin I. 9-13, 20-27.
4. Tekvin II. 6-7; Philo De Mundi Opif. 47; Yer. Shabbat 5b mid.; Tanhuma Buber-Tekvin 23; Tanh. Noah 1; Wayiqra 53; Metzora 9; Gen. Rab. 126, 160; Yalqut Makhiri-Süleyman’ın Meselleri 20:25; Metzora 69; Barait diMass. Nidda Tosephta Atiqta; Abot diR Nathan 117; Otzar Midrashim 10.
5. Gen. Rab. 156; Num. Rab.19:63; Mid. Tehillim 74; Pesiqta Rabb. 61b; Pesiqta diR Kahana Mid. 34A, 36b; Mid. Qoeleth 7:27; Mid. Akbir ed. Marmorstein, 131; Sepher Yuhasin 232; Otzam Midrashim 317; kıs. Abot diR Nathan 119; Josephus Flavius Ant. i.1.2; Siegfried, Philo von Alex. 391; Theodoret., Quaest. 60-Tekvin; Dillman, Tekvin 53; G. Rosen, ZDMG, 1858:500; Grünbaum, ZDMG, 1877; 299.
6. Gen. Rab. 132; Yer. Nazir 56b üst; Mid. Hagadol-Tekvin 73; Num Rab. 4:8; Mid. Tehillim 92; Seder Eliyahu Zuta, 173; PRE bl. 11 ve 20: Apoe. Mos. ed. Tichendorf, 21; Mid. Konen, 27.
7. Targum Yer.-Tekvin lI. 7; Gen. Rab. 130-31; Mid. Akbir, 131; Philo De Mundi Opif. 51; De Deealogo 8; De Somn. 1:3; Num. Rab. 14:12; Mid. Hagadaol-Tekvin 73, 101; B. Sota Sa; PRE, eh 12; Otzar Midrashim 164.
8. Mid. Konen, 27; Yerahme’el 15; Ginzberg, LJ, I. 54; V. 71, 72.
9. B. Sanh. 38a-b.
10. Targum Yer.-Tekvin il. 7; PRE, bl. 11.
11. PRE, eh 11; Rashi-Tekvin il. 7; Tanhuma Pequde 3; Tanhuma Buber Lev. 33; Gen. Rab. 54, 128; Mid. Tehillim 529.
12. Gen. Rab. 54-56, 199, 230; Mid. Tehillim 529; Lev. Rab. 14.1; Tanhuma Buber Lev. 32; Yalqut
34; Liquttim 2; Ginzberg, LJ, V. 64; Patai, Adam 1:187.
13. B. Baba Bathra 58a; Lev. Rab. 20.2.
14. PRE, bl. 11; Zohar-Tekvin 442; Ephr. Syr. Gen. Bölüm l; Schatzhöhle 4; Hagoren 40; Vita Adae 12; B. Sanh. 59b; Abot diR. Nathan 5; Bereshit Rabbati 24; Eldad Hadani, 77f.
15. Abot diR Nathan 23.
16. Otzar Midrashim 70f., 428b; BHM iii. 59; Eldad Hadani 66; Hagorcn, 40; Sepher Hassidim, 200; B. Hagiga.12a; Gen .. Rab. 102, 178;. PRE, bl. 1 1; cf. Lev. Rab. 14.1; Pesiqta Rabbati 115b; Tanhuma Buber Lev. 37, vd.
17. Sepher Hassidim 290.
18. Ex. Rab. 49.3.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir