İçeriğe geç

Reem ve Ziz

Reem adı verilen devasa yaban öküzü o kadar kuvvetli ve bir o kadar da vahşiydi ki, onu evcilleştirip sabana koşmak ya da onunla tarlayı sürmeye çalışmak beyhude bir çabadan öteye gitmezdi. Yalnızca Tanrı, insanoğlunu bu korkunç hayvanın boynuzlarından koruyabilirdi. (1)

reem ve ziz

Aynı anda sadece bir çift hayvan yaşayabilmekteydi. Bunlardan erkek olanı yeryüzünün bir ucunda, dişi olanı da diğer ucunda yaşamını sürdürdü. Bu hayvanlar her yetmiş yılda bir bir araya gelip çiftleşir ve hemen sonra da dişi, erkeğine ölümcül bir, ısırık atarak onun ölümüne neden olurdu. Bu birliktelikten dişi, erkek ve dişi olmak üzere ikiz buzağıya gebe kalıp on bir yıllık gebeliğin son yılında kımıldayamayacak kadar güçsüz düşüp; sağa sola yatıp savrulur dururdu. Otlamak için hareket edemediğinden bereketli tükürüğü ile uzandığı yerleri sulayıp yeni ve taze otların çıkmasını sağlar ve bu otlarla aç kalıp ölmekten kurtulurdu. Gebeliğinin sonuna geldiğinde ise kamı ikiye ayrılır, ikiz buzağılar dışarı çıkar ve kendisi de son nefesini verirdi. Doğumdan hemen sonra küçük buzağılar, yetmiş yıl sonra tekrar buluşmak üzere birbirlerinden ayrılır – erkek buzağı doğuya giderken, dişi de batıya doğru yol alırdı. (2)

 

Kral Davut, henüz bir çocukken babasının koyunlarını, bir dağ sanıp, o sırada uyumakta olan bu hayvanların birinin üzerine otlatmak üzere getirmişti. Birden bire uyanan bu devasa yaratık, ayakları üzerine kalktı. Davut tam bu sırada, havaya kalktığında gökyüzüne ulaşan hayvanın sağ boynuzuna tutunarak hayatta kalmayı başardı ve Tanrıya yakardı: “Evrenin Efendisi, bana yardım et ve hayatımı bağışla. Yeryüzüne sağ salim indiğimde, bu öküzün boynuzlarına benzeyen yüz fersah eninde bir tapınak inşa edeceğim.” Tanrı, Davut’tan merhametini esirgemedi ve yeryüzüne hayvanların kralı olan aslanı gönderdi. Öküz, karşısında aslanı görür görmez büyük bir saygıyla önünde eğildi ve bu şekilde Davut’un hayatını kurtarmış oldu. Ne var ki Kral, bu kez de aslandan korkunca, Tanrı aslanın kovalaması için bir geyik gönderdi. Bunun üzerine Davut rahatça öküzün boynundan aşağıya kendini bırakarak kaydı ve hemen oradan uzaklaştı. (3)

 

Tabor Dağı

Birkaç nesil sonra ünlü gezgin Rabba bar Bar-Hana bir keresinde henüz bir günlük olan bir buzağı görmüş ve onu, yaklaşık üç yüz fersah uzunluğundaki boynuyla Tabor Dağı‘ndan daha büyük bir canlı olarak tasvir etmişti. Buna göre bu devasa hayvanın Ürdün Nehri-yatağına düşen dışkısı bile büyük bir su taşkınına neden olmuştu. (4)

 

Devasa boyutlarına rağmen bu hayvanlar, eğer Nuh onlardan iki yavruyu gemiye alıp kurtarmamış olsaydı Tufan’ da yok olup gideceklerdi. Onlar için gemisinde yeterli yer bulamayan Nuh, hayvanların boynuzlarını geminin kıç bölümüne bağlayıp, nefes alabilmeleri için de burun deliklerinin güvertede kalmasını sağladı. Gemi önde, devasa yaratıklar vücutlarının yansı suda yüzer şekilde yolculuğuna devam etti. (5)

 

Rabbi Hiyya bar Rabha’nın zamanında henüz doğan bir buzağı İsrail’e gelmiş ve ülkedeki bütün ağaçları kökünden sökerek yerle bir etmişti. Bu durum karşısında Rabbi Hiyya, Tanrıya dualar edip ibadet ederek bu tehlikeden ülkeyi kurtarması için yalvardı. Bunun üzerine Tanrı, ölmek üzere olan anneyi çölden getirtip, buzağının onun peşinden gitmesini sağladı (6)

ziz

Ziz adı, etinin farklı tatlara sahip olmasından dolayı (zeh – zeh) devasa bir kuşa verilmişti. Eti yenilebilir ölçüde temiz olan bu canlı insanoğluna, Tanrının büyüklüğünü ve yüceliğini anlatabilecek yeteneğe sahipti. (7)

 

Kralları Ziz de dahil olmak üzere bütün kuşlar bataklıktan Beşinci Gün yaratılmışlar ve dolayısıyla da yeryüzü ile deniz yaratıkları arasında yerlerini almışlardır. s Ne var ki eğer Tanrı, görece zayıf kuşlara merhametli davranıp, onların hayatlarına devam edebilmeleri için bir takım haklar bahşetmemiş olsaydı, bu kuşların hiçbirisi kartalların, şahinlerin ve diğer yırtıcıların elinden kurtulamazdı. Zira Tişri ayında Tanrı, Ziz’e emir vererek başını yukarı kaldırıp, kanatlarını çırpmasını ve ihtişamlı bir nara atarak bütün yırtıcı kuşların korkup, görece küçük kuşların hayatlarını bağışlamalarını sağlardı. (9)

 

Tanrı, henüz yarattığı Ziz’in ayaklarından birini Livyatan’ın yüzgeçlerinden birinin üzerine koyduğunda kafasının Kutsal Taht‘a ulaştığını gördü. Bir uçtan diğer uca açılan kanatlarıyla da bu canlı güneşi tamamen karartabiliyor ve kızgın Güney Rüzgarı‘nın Dünyayı parçalamasına da bu şekilde engel olabiliyordu. (10)

Kutsal Taht

Aynı şekilde Bar-Hana da bir deniz yolculuğunda gemide bulunan diğer insanlarla birlikte Ziz’i, okyanusun ortasında ayakta görmüşlerdi. Okyanus dalgalan ayakta olan bu yaratığın sadece ayak bileklerine çarpmaktaydı. “Denizin bu yerinin oldukça sığ olduğunu sonucuna vardık” diyen Bar-Hana “hatta bir ara gemiden inerek bu sığ noktadan denize girip serinlemeyi bile düşündüğünü” nakletmişti. Ne var ki tam bu sırada gökten gelen bir sesin onları uyardığını da kaydetmişti: “Bundan yedi yıl önce bir gemide çalışan marangoz baltasını bu noktada düşürdü, ama balta hala denizin dibine ulaşamadı.” (11)

 

Kuş olan Ziz’den başka bir de tavuk-Ziz’in varlığından bahsedilmektedir. Sahip olduğu devasa tek yumurtaya büyük özen gösteren bu canlı, onu uzak dağlarda kırıp, yavrusunun dünyaya gelmesini sağlardı. Bu devasa yarahk bir keresinde cılk olan yumurtasını kaza eseri yere düşürmüş ve ortaya çıkan korkunç koku altmış şehir ile birlikte üç yüz sedir ağacının yok olmasına neden olmuştu. (12)

 

En sonunda Ziz’in kaderi de Livyatan ve Behemot‘un makus kaderinden farklı olmayacaktı. Bu yaratık da diğerleri gibi Kıyamet Gününde kesilecek ve eti erdemlilere verilecekti. (13)

 

Bu mitolojiye dair açıklama ve bilgilendirme

Balam, Tanrının karşılaştırılamaz gücü ile yaban öküzünün gücünü karşılaştırır (Sayılar xxm. 22; xxıv. s); aynı şekilde Musa da bu benzetmeyi Yu­suf’a bildiriminde kullanmaktadır (Tensiye xxxm. t7). Doughty’nin kaleme aldiğı Arabia Deserta‘ ya göre· Kuzey· Arabistan’ın yabanöküZü; her ne · Radar “yaban öküzü” olarak adlandırılsa da aslında, büyük ve hızlı bir antiloptur ve Bedouin’e göre eti diğer canlılarla kıyaslanmayacak kadar kalitelidir. Boynuzlarının uzun ve keskin olmasından ve bir insanı rahatlıkla yaralayabilecek kadar tehlikeli olmasından ötürü Arap avcılar, belirli bir mesafede durarak bu canlıya ölümcül yara verebilecek atışlar yapmaktaydılar. Bu canlının erkeğinin sert derisinden en yüksek kaliteli sandaletler, boynuzlarından ise çadır kancaları ve mızrap elde edilmekteydi.

 

Kutsal Kitap zamanına gelinceye dek Filistin topraklarında yaşayan yaban öküzü soyunun yok olduğu, aynca tek boynuzlu farının·da Arabistan’ dan İskenderiye’ye nadir türlerden biri olarak ithal edildiği göz önünde bulundurulduğunda, MÖ 3. yüzyıldaki Septuagint çevirmenler yaban öküzünü (‘reem‘), monokerös veya ‘unicom‘ (tek boynuzlu at) diye çevirmişler ve bundan dolayı da söz konusu canlıyı tek boynuzlu gergedanla karıştırmışlardır. Balam’ın ikinci takdisinde Tanrının karşılaştırılamaz gücü ile yaban öküzünün gücünü karşılaştırması takip eden yıllarda anlatılarfl1ikayelerde bu canlının boyutlarının abartıldığı anflamına gelir. Nuh’un Gemisi’nin konu edildiği hikaye, şu basit soruya da cevap verir niteliktedir: “Madem bu canlı bu kadar büyüktü, neden Tufanda boğulmadı?

 

Ziz sözcüğünun orijinal anlamı (ziz sadai‘ veya ‘tarlanın ağacı‘ ifadesinde olduğu gibi -Mezmurları: ıi)üxx.14) anlaşılaiğı kadarıyla ‘böcekler’ ya da muhtemelen bir Akad sözcüğü olan zizanu veya sisanu’dan türetilen ‘çekirge, asma çubuğu- locusts’ şeklindedir. Ne var ki Septuagint ortaya çıktığında kelimenin bu anlamı unutulmuş ve her ne kadar VIII. Mezmurda ‘yaban eşeği’ olarak bahsedilse de söz konusu sözCük”tarlanın meyvesi’ şekliyle 1. Mezmurda yerini bulmuştur.

 

St. Jerome’nin kaleme aldığı Latince Vulgata (MS 405yılinda tamamlanmıştır) Septuagint’in ‘tarla meyvesi‘ şeklindeki ifadesini ‘tarlanın güzelliği’; ‘yabaneşeği’ ifadesini de ‘özel canlı’ olarak değiştirmiştir. Öte yandan Arami Targum ile Talmud, ziz’i tarnegol bar (‘yaban horozu’), ben netz (‘şahinin oğlu’), sekhwi (‘horoz’), renanim (‘coşku-sevinç’), ya da bar yokhi (‘yuvanın oğlu’) olarak açıklar. Dolayısıyla bu şekilde bahsedilen canlılar, İran mitolojisinde karşılaştığımız ve Binbir Gece Masalları ile Pers folklorunda anlatılanlara göre fillerin yanı sıra gergedanları bile yavrularına yiyecek olarak taşıyabilen kutsal horoz Avesta ile aynı zamanda saena veya simurg olarak da adlandırılan roc ya da rukh’un konu edildiği söylencelerdeki canlılarla ilişkilendirilmiştir. 11. yüzyıl bilginlerinden biri olan Troylu Rashi, bu ifadenin: orijinal anlamına oldukça yaklaşmıştır: bir yerden diğerine hareket ettiğinden dolayı adına ziz denen bu yaratık, zaz bir sürüngendir.

 

Kaynaklar:

İbrani Mitleri (Tekvin – Yaratılış Kitabı) [Robert Graves – Raphael Patai]

1. Mezmurlar XXII. 22; XCII. 1 1; Eyüp XXXIX. 9-10.
2. Agudat Agadot 39; Ginzberg LJ, I. 30-31.
3. Mid. Tehillim 195, 395, 408.
4. B. Baba Bathra 73b.
5. Gen. Rab. 387; B. Zebahim 1 13b.
6. Bkz. yukarıdaki gönderme.
7. Lev. Rab. 22.10; Mid. Tehillim 363; B. Gittin 3lb; B. Baba Bathra 25a; Targ. Eyüp III. 6;
XXXVIII. 36; XXXIX. 13; B. Bekhorot 57b; B. Menahot 66b; B. Sukka Sa; B. Yoma 80a; Sifra
1 .14; Gen. Rab. 173.
8. B. Hullin 27b; Pesiqta diR Kahana 35a; Tanhuma Buber-Sayılar. 122. Tanhuma Huqqat 6;
Num. Rab. 19.3; Ecel. Rab. 7.23; Mid. Konen, 26; Philo De Mundi Opif. 20; PRE, bl. 9; Targ.
Yer. – Tekvin I. 20.
9. Mid. Konen, 37-38; Mid Adonay Beokhma, 65-66; Peqista Hadta, 48.
10. Mid. Konen, 26; Lev. Rab. 22.10; Gen. Rab.173; B. Gittin 31a; B. Baba Bathra 25a.
11. B. Baba Bathra 73b.
12. B. Bekhorot 57b; B. Menahot 66b; B. Yoma 80a.
13. Mid. Tehillim 153

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir