İçeriğe geç

Nekromansi ve Büyücülük Sanatının İstismarı

Maji sanatı, dünyadaki doğaüstü tüm şeylerden en gizli olanıdır; maji, okült bir ilimdir. Beşeri aklın eremediği her şey bu Sanat, yani Maji sayesinde bulunabilir ve tanınabilir. Ve o en okült, en gizli bilgeliktir ve onu tartışmak aptallığın ta kendisidir. Dolayısıyla bu sanattan esinlenen ve onda ilerleyen din adamları, onu haksız ve asılsız yere, yakışmayan (kara) “büyü” kelimesiyle itham etmesinler. Kutsal Kitabın vaizi rolüne girmektense ve bizzat ikna olmaktansa, Majiyi majik bir bilim olarak kabul etsinler.

Nekromansi ve Büyücülük Sanatının İstismarı

Maji sanatını yaygınca kullanmalarını ve her şeyi onunla yapmalarını hiç istemedim, ama onda ustalık kazanmalarını arzu ederdim. Ve tıpkı Kutsal Kitaplarda saklı, Havariler, Peygamberler ve bizzat İsa tarafından açıklanan en yüksek ve en büyük okült sırların gücünün ve etkisinin farkında oldukları gibi, insan aklıyla asla ulaşamadığımız ve anlayamadığımız bu sanatın da gücünü bilsinler.

 

Majiyle tanışık olmayan hangi din adamının Şeytan’ı çıkarmaya, (kötü) ruhu defetmeye veya itaat ettirmeye, onu çağırmaya (celp, evokasyon) ve görünmeye zorlamaya gücü vardır? Bir din adamı sadece inancıyla bir hastayı şifalandırabilir veya yardım edebilir mi mesela? Dağları denize devirmesi gerektiğinden bahsettiğimiz yok. Çünkü bu yalnızca İsa’nın söylediği inançla olur.

 

Oysa onların bu inancın zerresini bildikleri yok. Bununla birlikte, kullandıkları dil ile majiyi bir gösteriye (panayıra, eğlenceye) dönüştürüyorlar ve onu öğretip yayarken aslında kendi inanç güçlerini bir mucize-işaretle nasıl ıspatlayacaklarını bilmiyorlar, ki ancak bu ıspattan sonra gerçekten anladıkları ve inancı kullanabildikeri söylenir. Öte yandan onlar daha nekromanı veya karabüyücüyü majisyenden ayırt edemezken, akıllarını aşan bu kişiyi, beşeri bilgeliğin ötesinde işler yapıp inancıyla ve maji sanatıyla güzel bir işaret (mucize) yaratmayı başaran bu kişiyi, iyi mi kötü mü olduğunu dahi bilmeden, anında ruh çağıran veya (kara) büyücü olarak damgalıyorlar.

Nekromansi

Aslında maji, en hayati ve saf, hiçbir ritüel (ayin) tarafından veya büyücülerin büyülü sözleri tarafından kirletilmemiş ve bozulmamış bir sanattır. Maji, ritüellere, kutsamalara, büyülü sözlere, dualara veya lanetlere ihtiyaç duymaz, ona gereken tek şey İsa’nın söylediği inançtır, dağları denizlere devirebileceğimiz türdeki bir inanç, tüm ruhları çağrmaya, bırakmaya ve emir altına almaya muktedir bir inanç gücü. Ve işte bu inanç, majinin gerçek temeli, özü ve silahıdır. Sanatın batıl inanca dönüşmemesi, kötüye, insanın zararına veya ölümcül yönde kullanılmaması için inanç, şarttır.

 

Maji sanatına vakıf olma esnasında inanç, olmazsa olmaz bir kuvvettir. İnanç eksikliğinde maji sanatı, nekromansiye ve büyücülüğe dönüşmektedir ve sonuç olarak tüm insanlar tarafından da haklı yere bu isimlerle addedilmektedir. Ve bu yüzden cadı ve büyücüler, tıpkı harikülade bir bahçeye zorla dalan ve işgal eden domuzlara benzerler.

büyücülük

Hain insanlar majiyi sapkınlaştırıyorlar, majiyi nekromansiye ve büyüye çeviriyorlar ve böylece majiyi de, haksız bir şekilde cadılar ve büyücülerle aynı ateşe attırıyorlar. Bu gibi kişiler, insanlığın en büyük, en korkunç, en zararlı düşmanlarıdır. Yer yüzünde insanlığı daha derin bir ölümcül nefretle izleyen başka bir düşman yoktur.

 

Başka tür tehlikelerden silahlarla korunmaya çalışabiliriz; elinde tüfek ve oklarla bizi esir etmeye çalışan kişilere ve düşman işgaline karşı koyabiliriz; elimizde silahla, zırhla, okla v.s çarpışmayı deneyebiliriz veya eve kaçıp yabancı hiç kimseyi içeri almayarak saklanabiliriz. Ancak cadı ve büyücülerden hiç kimse saklanamaz, korunamaz.

 

Tanrı’nın ve insanın bu düşmanına karşı silahların, zırhların, panzerlerin, kapalı kapıların veya kilitlerin hiç bir yararı yok; onlar tüm engellerden geçiyorlar ve her şeyi açabiliyorlar. Demir veya bakır bir kuleye kapatılmak dahi bu düşmandan korumaz. Cadı ve büyücüler, kendi bedenleriyle insanlara ender olarak kötülük ederken, kirletilmiş inançlarıyla ruhları çağırıp zoraki şekilde insanlara bela ediyorlar ve yüzlerce mil öteden bile bedensel organlarına zarar verdiriyorlar.

maji sanatı

Dış (fiziksel) insana dokunamadan, iç insana (ruhuna) kast ederek görünürde bir yara izi olmadan vurabiliyor, yaralayabiliyor ve hatta öldürebiliyorlar. Bu yüzden ne kadar dayanıklı olursa olsun hiç bir zırh insanı koruyamaz. Bu durumda başka bir silah ve takviye yapmalısın, başka bir deyişle, inanç zırhını kuşanmalısın. Ve tek gerçek yol budur. Sonra, iç kenarları yukarı bükülmüş keten bir giysi giyinmelisin ve onu sıkça taşırsan, binbir silahla kuşanmışçasına seni güvenle koruyacak.

 

İnsanları (inleyen kötü ruhların) büyülerinden ve sihirlerden koruyan ve mücadele eden birçok araç var. Mercan, cıva ve benzer nesneler gerçek işlevlerinde kullanılırlarsa bahsini ettiğimiz tüm kötülüklere karşı en iyi korumayı sağlarlar. Çünkü korunmak kolaydır kurtulmak ise imkansız olmasa bile korunmaktan daha zordur. “Hiç kimse, büyü yapılan kişiye büyüyü yapandan fazla yardım edemez” sözü buradan çıkmıştır. Bu doğru bir cümledir ve onu yanlışlamak imkansız. Öte yandan bu lafı söyleyenler, neden büyücünün büyülenene yardımda daha iyi ve daha başarılı olduğunu ve onu tedavi edebildiğini bilmezler ve açıklayamazlar.

büyü yapan cadılar

Bu konuda burada yeterli bilgi verilecektir. Bazı cadılar, niyet ettikleri belli bir kişiye benzer surette heykelcikler yaparlar. Sonra, mesela, yaptıkları figürün ayağına bir çivi batırmak suretiyle, insana inanılmaz bir acı verirler. Çivinin ağrısını ayağında hisseden kişi o kadar acı duyar ki heykelcikteki çivi çıkmadan ayağının üzerine basamaz hale gelir. Bu insanın iyileşmesi için çiviyi çıkarmak yeterlidir ve hiç kimse rahatsızlığın sebebini bilemediğinden, çiviyi batırandan daha iyi hiç kimse ona yardım edemeyecektir.

 

Bazen de cadılar çiviyi figürün dişine batırıyorlar ve insan, çivi çıkmadan ya da dişi çekmeden rahat yer bulamaz. Eski büyücüler de benzer bir şekilde figürün belli bir yerine çivi sokarak, insanların bedenlerinde hiç bir iz ve leke bırakmadan acı verdiler. Sıkça ise insanın başında veya vücudunun başka bir yerinde sivilce veya çürüğe benzer garip lekeler (urlar) belirirler ve sanki kayışla dövülmüş gibi ızdırap verirler. Böyle bir (psişik) saldırı oluştuysa, fiziksel bir darbe veya morartma yoksa, yine az öncekine benzer bir yöntemle dayak atılmış dernektir.

 

Bundan başka oldukça sık rastlanan diğer bir durum da, insanın aniden bir veya iki gözünün körleşmesi, bir veya iki kulağının sağırlaşması, dilinin tutulması veya benzer başka sorunlar yaşaması, kambur, topal olması ve hatta ölmesidir. Bu kötülükleri cadılar Tanrı’nın ortaklığında (izninde) yaparlar. Ve tüm bu majikal varyasyonlar ve acılar, belirli bir kader çerçevesinde yapılır ve sonlanırlar. Hekimler bu tür vakalara daha çok dikkat ve özen göstersinler ve şu tavsiyeye uysunlar: bu doğaüstü hastalıklarla karşılaştıklarında onları normal, doğal bir hastalık olarak saymasınlar ve bilindik ecza yöntemleriyle iyileştirilebileceklerini sanmasınlar. Yoksa çoğunlukla başarısız olurlar. Bu, haçtır, derler, veya Tanrı’nın verdiği bir talihsizlik ve bu yüzden hiç bir hekim yardım edemez.

doğaüstü hastalıklar

Ah siz şifacılar, mesele hiç düşündüğünüz gibi değil ve gerçeği söylemek gerekirse, hastalık, Tanrı’nın izniyle cadılar ve kötü insanlar tarafından işlendi. Hekim, bu tür (doğaüstü) hastalıkları tanıyabileceği belirtileri dikkate alsın ve tedavi yöntemine karar versin, hangi rahatsızlıklarda ilaç kullanabileceğini bilsin. İlk başta hastalığın nasıl bulaştığı ve kaynağının ne olduğu bulunsun. Bir düşme sonucu mu oldu, darbe, itme, morarma mı oldu veya başka doğal bir sebebi mi var, kanama veya kanda enfeksiyon var mı? Ve bu belirtilerden hiç biri yoksa, hastaya düşmanlarından veya gizli cadı olabilecek fesat bir kadından kuşkulanıp kuşkulanmadığı sorulsun. Kuşkulandığını söylerse yukarıda bahsettiklerirnizden hangilerinin başına geldiği düşünülsün. Sonra da hekim, bu sanatta ilerlemek istiyorsa, hastayı hangi yöntemlerle tedavi edeceğini bulsun.

 

Galen, İbn-i Sina ve diğerleri, hatta kadim şifacılar, bu şifa türüne dair hiç bir eser bırakmadılar. Bu yüzden tedavi yöntemlerini aşağıdaki sırayla tarif edelim. Büyülenen kişinin, ilk once zarar almış olan bedensel bölgesi tedavi edilsin, yani (inanç ve hayal gücüyle) balmumundan, hasarlı bölgeyi temsil eden bedensel uzvu veya tüm bedeni yaratılsın, yağ ile ovalansın veya izlerin veya lekelerin (tümörlerin) olduğu yerlere bantlar koyulsun. Bu şekilde figürün temsil ettiği kişiye gerçek yardım sağlanacak ve acıları son bulacak. Ancak eğer ileri derecede büyülenmişse ve bir gözünün körleşmesi, sağırlaşması, cinsel gücünü kaybetmesi, kekeme olması, uzvunun bükülmesi veya çarpılması söz konusuysa, balmumundan tüm bedenin figürü güçlü bir inançla yapılsın ve bu figüre hayali görüntünün niyeti açık ve net olarak yansıtılsın.

büyelenenlerin tedavi edilmesi

Sonra zamanı gelince, figür ateşe atılsın. Büyülenenlerin bu kadar basitçe tedavi edilmesine şaşırmayın ve bu tür şeylerle alay eden, dalga geçen, okullarda öğretilmediklerine gore Tanrı ve Doğaya aykırı batıl inançlar ve kuruntular olduklarını sanan akademik sofistlere benzemeyin. Bu olgular gerçektir, bu nedenle hekimler, okullarında öğretilen kuru bilgilerle yetinmesinler ve tüm akademilerin toplamından çok daha ileri bilgideki yaşlılardan, Mısırlılardan öğrenmeye çalışsınlar. Büyücülerin verdikleri isimle, “cadıların ok ve iğnelerinden” de bahsetmeliyiz.

 

Bunlar külleri, saçları, tüyleri, domuz kıllarını veya balık yüzgeçlerini, kişinin cildine dokunma dan ayaklarına veya bedenin başka bir yerine yerleştirmek suretiyle zarar veriyorlar. Başka insanların da öğrenip kullanmaya çalışmaması ve kötülüklere sebep olmaması için bu işlemleri nasıl ve hangi şekilde yaptıklarını tarif etmeyeceğiz. Bu kısmı sessizce geçiştireceğiz. Yazmamız gereken tek şey, insanı büyüden kurtarmak için deriyi açmadan yapılacak olan (büyünün benzeri bir panzehir) tedavinin şeklidir.

 

Bu tedavi şeklinde eskilerin yöntem ve pratiklerini uygulamaktan sakınmalıdır; eski şifacılar, hasar alan yeri neşterle derinlemesine açarlardı ama tek bir saç teli veya başka bir (yabancı) madde bulamazlardı ve tüm prosedürler celladın işkencesine benzer, katlanılmaz acılar verirdi. Bu tedavi yöntemleri az kişiyi iyileştirir ve birçoğunu mezara yollar. Bu yüzden bu prosedür tamamen terk edilsin ama en iyisi seçilsin. Alabildiğiniz bir miktar enjeksiyonlu madde temin edin, bu maddeyi doğu yönünde mürver veya meşe ağacının altına gömün ve bir kazık çakın.

büyülü maddeler

Bu işlemden sonra, daha fazla bir şey yapmanıza gerek yok, bedenin içindekiler dışarı çıkacak ve ilaç alımına gerek kalmadan tedavi başarıyla sonuçlanacak. Yalnız enjeksiyonlu madde gerekli yerde gömülmezse acı devam edecek ve hastalık durdurulamayacak. Bu işlemi meşe ağacı yaprağı, kırlangıçotu, cıva, mercan tozu gibi (tüm büyülü maddeleri kendine çeken) doğal bir mıknatıs yardımıyla yapmak gerektiğine özellikle dikkat çekelim. Bunlardan tekini dahi hasta yere koyarsak, herhangi bir büyü yöntemiyle bedene giren tüm maddeleri dışarıya atacak.

 

Geriye ilave edecek tek bir şey kaldı. “Ben tüm cadı ve büyücülerin düşmanıyım ve hepsinden nefret ediyorum, bu yüzden de bana kötülük edemeyeceklerinden eminim.” şeklinde, birçok insanın kullandığı yaygın bir cümle var. Bu cahiller, nefret ettikleri cadı ve büyücülerin kendilerine zarar veremeyeceklerine dair güçlü bir inanç besliyorlar ve sadece kendilerini seven kişilerce zarara uğratılacaklarını zannediyorlar. Fakat bu yanlıştır, çünkü düşmanlık besledikleri için, kendilerine düşmanlık ve nefret çekiyorlar ve bu yüzden düşman, onları kendi özel tarzına, gücüne ve yeteneğine göre izler ve kovalar. Kötülüklere maruz kalmamak için kendimizi inanç gücümüzle savunmalıyız; inanç, her şeyi koruyan, güçlendiren, yükselten, çökerten ve yaratan yegane güçtür.

 

Kaynak:

MAJİK ARHİDOX/ I, II
Simya ve Maji
PARACELSUS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir